Newroz
e
Newroz’dur
Newroz’dur
Sabahdır, Newroz’dur
Bana öpücük ver sevgilim
Bayramın kutlu olsun
Sabahdır, Newroz’dur
Bana öpücük ver sevgilim
Bayramın kutlu olsun
Newroz’dur,
bahardır
Çiçekler ve ağaçlar çıkmışlar
Gül ve lâle gibi
Elim sevgilimin elindedir
Çiçekler ve ağaçlar çıkmışlar
Gül ve lâle gibi
Elim sevgilimin elindedir
Newroz
ve müjdedir
Rengarenk bahardır
Yeşil ve sarı ve mavidir
Rengarenk halıdır
Rengarenk bahardır
Yeşil ve sarı ve mavidir
Rengarenk halıdır
Aram
Tigran
Gönderen: Ferhan UmrukYine Sensizlik
Yine
sensizlik çöktü şehrime.
Şehrime gel sevgili,
nefes
alayım.
Teklesin yüreğim bakışınla.
Yağmuru rüzgarı
kat önüne,
Şimşeğim ol gel.
Gel ki kurbanın
olayım.
Gözümle görmediğim ,
Elini tutmadığım
yar.
Issız kaldım,
Mevsimsiz, sessiz kaldım.
Ellerim
sensiz,
Yüreğimde sen.
Tutsak kaldım bir kalemde,
Asılı
kaldım tek hecende,
Şiirine tutunduğum,
Gök
kuşağım,
Tapınağım...
Yokluğunla varlığın
arasında
Gelip gittiğim....
Mevsimler hep hazan ....
Kök
saldım sana,
Neyleyim......
Semra Özüpek Topsaç
Zor İştir
Zor iştir dost
Zor iştir Sevda işçiliği
Sevgileri örslemek
Demirci körüğü Gibi Yürek
Demirci bileği Gibi
Bilek İster
Yürek ister Bilek ister
Hemi de proleterce
Bir şeyler ister
Özcan Bayraktar
MAVİ
Ben
mavi doğdum
Yalancı boğazımda gemici düğümleri
Yutkunamıyorum.
Atmak
istesem de bu yükü içimden
Çapası kalbimde bu zinciri kıramıyorum.
Bu
kurşuni ruhun dümenindeki de kim?
Tuzlu
tuzlu ağlamasa tanıyamıyorum.
Ben
mavi soludum
Yaşananların
izini hemen örtüyorum.
Olan
biten derinlerimde kalsın.
Hayır,
buradan bir tekne daha geçmesin
Taşıyamıyorum.
İskele
sancak her yön insan
Bir
duysalar dalgalanan sesimi
Boğulurlar
diye çok korkuyorum.
Bir
mavi yurdun
Başkenti
benim ruhum.
Akıntıyla
giden anılarıma el sallıyorum.
Biliyorum
"mavi huydur sende"
Oralarda
bir yerde oldugunu biliyorum.
Ben
mavi bir koyun
Dalgalarla
dövülen ağaç kovuğuyum.
Poyrazın
götürdüğü o yelkenliye sadece bakıyorum.
Açık
sularda akyalar vardır belki?
Kalbimin
yanına oltanı da koyuyorum.
Korkma
ağlamıyorum,
Yanına
geleceğim bir gün.
Elbet
mavi benim de sonum.
Ne
de olsa denizin çocuğuyum.
Mira
Özlem Özeren
Gönderen: İzel Sırmakeş
Hikaye
Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al
tut ellerimi bebek
Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!
Şimal rüzgarları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz
Cahit Külebi
Gönderen: İbrahim Çiftçioğlu
KARDEŞİM
BİR PİLOTTU
Bir
pilottu kardeşim.
Güzel
bir günde emri geldi.
Hazır
etti çantasını, güneye doğru koyuldu yola.
Bir
fatihti kardeşim.
Yerimiz
yoktu yaşamaya.
Topraklar
ele geçirmekti öteden beri hayalimiz.
Kardeşimin
fethettiği yer şimdi Guadarama dağlarında.
Boyu
tam bir seksen, derinliği bir elli.
Bertolt
BRECHT
Çeviri : A. KADİR - Asım BEZİRCİ
Gönderen: Hasan Gürkan
Gönderen: Cengizhan Güngör
Siz Saatleri
Siz, saatleri yaşadınız. Zamantaşlarını. Niceldir saatler. Adsızsırlar. Renklerini, kokularını kişiselliklerden alırlar.
Salkımsöğüt
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!
Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!
Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!
Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...
Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!
Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!
Ağlama salkımsöğüt,
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!
Nazım Hikmet
Siz Saatleri
Siz, saatleri yaşadınız. Zamantaşlarını. Niceldir saatler. Adsızsırlar. Renklerini, kokularını kişiselliklerden alırlar.
Aylar birbirinin içinden
yürüyebilir. Ağustosta bile Marta gönderme vardır. Yine de
gönderme mevsim mantığıyla sınırlıdır.
Günlerse bambaşka. Bir günün öbürünün önüne geçmesine izin yok. Günün gizi hem kişiselliğimizde, hem de onun kendi kişiselliğinde.
Siz, saatleri yaşadınız. Henüz sözcük haline dönüşmemiş, ya da bir sözcük karşılığı oluşmamış durumlar yarattınız. Tanığınızım.
Aylar ayları açıklıyor.
Saatler saatleri kum saatiyle açıklayabiliyor.
Açıklanmayan tek şey aşk: En büyük sayrılık ve en büyük sağlık.
Günü tam gelmemiş olarak bir yanını gizleyen duygu.
Denetçi anlamaz, tarihçi atlar, terzi bir araya getiremez, sanatçı elden kaçırır.
Kent yıkılıyor. Sokaklar uçtan uca kazılmış. Sesimiz radyasyon içinde. Mühendisler geldiler; kedi resmini bile cetvelle çizerler. Gözlem evinde art arda mevsimler sökülür.
Mahşerin ortalık yerinde size rastladık. Elinizi şuramıza koydunuz.
Sürgündük. Göçebeliğin elverişli yanlarını da yitirmiş gibiydik. Yanınızda göçmen olduk. Bir yerleşmişlik duygusu ki, hırkamız yazlık sinemada iliklenir.
Güneş her sabah verilmiş bir söz gibi doğuyordu.
Gerçek neydi biliyor musunuz: Her şey.
Yüz yıl sonra bu gün yaşayan hiçbir anne, hiçbir sevgili, hiçbir bebek, hiçbir bıldırcın, hiçbir balina, hiçbir örümcek, hiçbir aslan, hiçbir ceylan, hiçbir yılan var olmayacak. Ayrı bir kardeşlik kanıtı değil mi bu? Hayat kanıtı. Birbirimizin her yönden çağdaşıyız.
Siz tebeşirle kara tahtaya ne güzel yazan.
Kuzular için özel bir bölüm açmayı da hiç unutmayan.
Saatlerle yaşadınız. Düşlerinizde doğulu bir ressamın elinden çıkmış ağırlıksız yapraklar.
Kızböceği de göründü. Gece de uçmaya başlamış.
Bakır kaptan günlük kokusu yayılır.
Geceyle birlikte.
Gece de.
Sen Serpin, sen Nuri, orda burda nasıl dolaştırdınız. Benziyordunuz. Aynı kişi miydiniz?
İki din var: siyah ve beyaz. Gerisi? ..
Günlerse bambaşka. Bir günün öbürünün önüne geçmesine izin yok. Günün gizi hem kişiselliğimizde, hem de onun kendi kişiselliğinde.
Siz, saatleri yaşadınız. Henüz sözcük haline dönüşmemiş, ya da bir sözcük karşılığı oluşmamış durumlar yarattınız. Tanığınızım.
Aylar ayları açıklıyor.
Saatler saatleri kum saatiyle açıklayabiliyor.
Açıklanmayan tek şey aşk: En büyük sayrılık ve en büyük sağlık.
Günü tam gelmemiş olarak bir yanını gizleyen duygu.
Denetçi anlamaz, tarihçi atlar, terzi bir araya getiremez, sanatçı elden kaçırır.
Kent yıkılıyor. Sokaklar uçtan uca kazılmış. Sesimiz radyasyon içinde. Mühendisler geldiler; kedi resmini bile cetvelle çizerler. Gözlem evinde art arda mevsimler sökülür.
Mahşerin ortalık yerinde size rastladık. Elinizi şuramıza koydunuz.
Sürgündük. Göçebeliğin elverişli yanlarını da yitirmiş gibiydik. Yanınızda göçmen olduk. Bir yerleşmişlik duygusu ki, hırkamız yazlık sinemada iliklenir.
Güneş her sabah verilmiş bir söz gibi doğuyordu.
Gerçek neydi biliyor musunuz: Her şey.
Yüz yıl sonra bu gün yaşayan hiçbir anne, hiçbir sevgili, hiçbir bebek, hiçbir bıldırcın, hiçbir balina, hiçbir örümcek, hiçbir aslan, hiçbir ceylan, hiçbir yılan var olmayacak. Ayrı bir kardeşlik kanıtı değil mi bu? Hayat kanıtı. Birbirimizin her yönden çağdaşıyız.
Siz tebeşirle kara tahtaya ne güzel yazan.
Kuzular için özel bir bölüm açmayı da hiç unutmayan.
Saatlerle yaşadınız. Düşlerinizde doğulu bir ressamın elinden çıkmış ağırlıksız yapraklar.
Kızböceği de göründü. Gece de uçmaya başlamış.
Bakır kaptan günlük kokusu yayılır.
Geceyle birlikte.
Gece de.
Sen Serpin, sen Nuri, orda burda nasıl dolaştırdınız. Benziyordunuz. Aynı kişi miydiniz?
İki din var: siyah ve beyaz. Gerisi? ..
Cemal Süreya
Gönderen: Belgin Yücel